Batı’nın İkiyüzlülüğü ve Avrupa’da Yükselen Popülizmin Ahmaklığı


(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For content in English please visit Analysint's Page at Substack)

Dünya büyük bir dönüşüm geçiriyor. Bunda herkes hemfikir. Orta Doğu’da bu dönüşüm üzerindeki ölü toprağını atıp tekrar küresel süreçlere müdahil olma çabası olarak görülürken, Asya ve Batı’da İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin iflası, bunun neticesinde yaşanan hayal kırıklığı ve halı altına süpürülen eski problemlerin tekrar ortaya çıkması olarak tezahür ediyor. Örneğin Japon emperyalizmi altında ezilen ve İkinci Dünya Savaşı boyunca işgal ve katliamlara sahne olan Çin, Çan Kay Şek taraftarlarına kaptırdığı ve işgal, ekonomik zorluklar, kıtlık ve Kültür Devrimi sebebiyle geri alamadığı Tayvan’ı ilhak etme derdine düştü. Japonya ve Rusya resmi olarak hala savaştalar, çünkü Japonya savaş sonunda Rusya’nın Kuril Adaları’nı işgalini ve silahlandırmasını asla kabul etmedi. Son birkaç yıldır bu konuda gerginlik tekrar tırmanıyor. Güney Kore darbe girişimleri ve muhalefetin Kuzey Kore taraftarı olduğu iddialarıyla çalkalanırken Filipinler, Vietnam, Laos Güney Çin Denizi’ndeki Çin yayılmacılığıyla başa çıkmaya çalışıyorlar. Bu konuların her birine önümüzdeki aylarda vakit ayıracağız ve sahadaki durumu analiz edip öngörülerimizi paylaşacağız. 

Batı Meselesi

İsterseniz bizi asıl ilgilendiren “Batı Meselesi”ne dönelim şimdilik. Aslında 70'lerde yaşanan enerji ve petrol krizleri Batı hegemonyasının zayıf karnını göstermiş olsa da bu sorunların ayyuka çıkması 11 Eylül ve sonrasındaki süreçte başladı (70’lerde Amerika’nın enerji politikası konusunda nitelikli bir yapım izlemek isterseniz Akbaba’nın Üç Günü filmini öneririm). Irak ve ardından Kuzey Yarımküre'nin coğrafi ortası kabul edilen Afganistan’ın işgali sadece kaçınılmaz olanı geciktirdi. 2008 Küresel Ekonomik Krizi’yle küresel sistemin ne kadar kırılgan olduğu bir kere daha görüldü. Ardından başlayan Suriye iç Savaşı, Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakını çöküşün başlangıç işaretleri olarak görüyoruz. Bu dönemde Arap Baharı adı alında Kuzey Afrika ve Yakın Doğu dizayn edilmeye çalışıldı. Sonuçta Kaddafi öldürüldü ve Avrupa Sahra Altı’ndan gelen göç dalgalarına açıldı. Suriye İç Savaşı sebebiyle milyonlar Batı’ya göç ettiler. Mısır’da kısa süreli İhvan hükümeti Sisi’nin askeri darbesiyle sona erdi ve Süveyş’in kontrolü Batı ittifakı ve kuklalarında kaldı. Obama yönetiminin basiretsizliği sebebiyle Suriye İç Savaşı 13 sene sürecek bir belirsizliğe terk edildi ve bölge halkı bir kere daha Batı’nın ipiyle kuyuya inmemeleri gerektiğini tecrübe ettiler. ABD’de “establishment” (müesses nizam olarak çevirenler var) sessiz ve derinden gelip siyaset sahnesini sallayan, dalga geçilmesine, küçümsenmesine aldırmadan istikrarlı bir kampanyayla başkan seçilen Donald Trump tarafından köşeye sıkıştırıldı. Covid-19 Pandemisi bütün bunların tuzu biberi oldu. Kontrolü kaybeden devletler ve hükümetlerin bazı aşırı kontrol uygulamaları kamuoyunda soru işaretleri yarattı. Küresel ekonomik krizin de derinleşmesiyle kitleler hoşnutsuzluklarını, özellikle sosyal medyada, daha sık ifade eder oldular.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle beraber Batı Avrupa’nın ucuz enerjiye erişimin kesilmesi ve küresel çatışma ortamının da etkisiyle artan enflasyon bizi bugüne getirdi. Dikkat edilecek olursa sistemden memnun ve çıkış yolu bulamayan yeni nesil “Matrix’ten çıkış,” “NPC,” gibi kilit kelimeleri kullanarak kendilerine atılan yalanın ve kurulan sistemin yapaylığının farkına vardıklarını ifade etmeye çalışıyorlar. Bu kesim popülist hareketlere ve giderek artan bir şekilde Avrupa aşırı sağına meylediyor.

Maalesef Türkiye’de Batı kaynaklı bu fikirleri arka planımız aynı olmadığı halde körü körüne takip etmeye çalışan bir kesim var. Görünürdeki haklı eleştirilerinin altında bu kesim ve onu galeyana getiren siyasiler, sosyal medya hesapları ve istihbarat servislerinin nerede durdukları geçtiğimiz hafta Suriye muhalefetinin sürpriz bir saldırıyla Esad diktatörlüğünü devirmesiyle ortaya çıktı. Olayın özü aslında basit. ABD önderliğinde ve NATO merkezli kurulan sistem komünizm korkusuyla aşırı müdahaleci ve toplumu eğitilmesi ya da cezayla yola sokulması gereken bir olgu olarak gördü. Türkiye’deki karşılığı yükselen toplumsal hareketlere ya da Rusya’yla yakınlaşma ihtimallerine karşı gerçekleştirilen darbelerdir. Bu süreçte NATO cephe arkası organizasyonları dallanıp budaklandı. Türkiye’de o zamanın başbakanı Bülent Ecevit’e darbe girişiminde bulunulması Kıbrıs Fatihi olarak anılan Ecevit’in CIA kontrgerilla merkezlerinde eğitilen şahıslar tarafından hedef alınması olarak okunabilir. Bu sistem kafasını kaldıracak bir milli irade istemiyordu. Daha sonra Portekiz başbakanı da suikaste uğrayacaktı. Örnekler çoğaltılabilir. 

Bu dönemde at izi it izine karıştı ve bu organizasyon ağının içine bazı pis işleri yapması için suç örgütleri de dahil edildi. Türkiye’de Susurluk Kazası’yla ortaya çıkan gerçekler bütün NATO ülkeleri için geçerlidir. Durumu fırsat bilen ve küresel ekonomik sistemin kaymağını yiyen siyasetçiler, elitler, asilzadeler ve bürokratlar için bulunmaz bir nimetti yaratılan ortam. İtalya’da vuku bulan P2 (Propaganda Due) Mason Locası rezaleti bu anlamda çok önemli. Sabık Başbakan Silvio Berlusconi’nin de aralarında bulunduğu 2 bine yakın üst düzey görevli ve şahsın mensubu bulunduğu bu loca psy op ve anti komünist kontrgerillayı örgütlediği kadar Mussolini’ninkine benzer faşist bir devlet tesis etmek istiyordu. Mafya-Din-Devlet-elitler arasında pay edilen İtalya’da kıyamet parsanın paylaşılamaması sebebiyle koptu. Vatikan’ın bankası Banco Ambrosiano’dan çekilen usulsüz kredilerin akıbetinin peşine düşen Papa ne hikmetse göreve gelişinin hemen ardından hayatını kaybetti. Öldürüldü iddialarına komplo teorisi diyenler skandalin ardından İngiltere’ye kaçan ve cesedi sembolik olarak Black Friar (Kara Keşişler) Köprüsü’ne asılı bulunan Roberto Calvi’nin ölümüne de 20 sene boyunca intihar dediler. 2002 senesinde cinayet olduğu kabul edildi. Licio Gelli’nin büyük üstadı olduğu P2 mensuplarının kendilerine “frati neri” yani kara keşişler adını taktıklarını belirtmekle yetinelim. Kabaca bu süreci ve mekanizmaları ele alan Godfather Part III (Baba III) filmi izlemeye değer. Masonlar hakkında daha fazla bilgi almak için Masonların Gizemli Dünyası yazımızı okuyabilirsiniz.

İşte Avrupa siyaseti bu kısıtlamalar içinde dizayn ediliyor ve Avrupa’ya bir deli gömleği giydiriliyordu. Şu anda izlediğimiz eski nizamın tamamen tasfiye edilmesi. Ancak bu demek değil ki bütün aktörler yeni ve alternatifler daha iyi. Bilakis, özellikle asilzadeler ve teknoloji devrimiyle zengin olan tekno feodal ağalar eskinin mahsulleri. Bugün yaşadığımız teknoloji devrimine ait hemen her şey, internetten ilk kişisel bilgisayarlara, bilgisayar faresinden dokunmatik ekranlara kadar, NATO askeri ağı içinde üretilmiş ve zamanı gelince uygun kişilere verilerek topluma sunulmuştur. Bu kesim peşine taktığı fakirleşmiş, memnuniyetsiz, ırkçı temayülleri olan güruhla beraber eski sistemin egemenlerini tahtından etmeye çalışıyor. Haklı oldukları noktalar var, ama küresel düzen için önerdikleri ve topluma sunmayı planladıklarına dikkatlice bakılırsa Batı toplumları yeni bir tuzağa çekiliyor. 

Türkiye Karşıtı Hareketler

Gelelim bizi ilgilendiren kısmına. Bu kesimin batı demokrasilerine olan inançsızlığı sistemin aktörleri kötü ama sistem optimize edilebilir fikrinden fazlası. Demokrasiyi kategorik olarak reddeden bir çekirdek var. Paradoksal olarak kendi ırkçı partilerinin sisteme dahil edilmemesine demokratik olmadığı gerekçesiyle karşı çıkıyorlar. Başlıkta, affınıza sığınarak kullandığım, ahmak kelimesine izin veren ilk tutarsızlık bu. Chad, incel, manosphere vs erkeklik kavramlarıyla kafayı bozmuş bu kitle haliyle güçlü erkeklere meyil ediyor. Burada da benzer bir sorun var. Aynı kesim çok eleştirdikleri ve woke dedikleri yapıyla beraber PKK ve YPG terör örgütlerini destekliyorlar. Neo-Marxist, woke vs. tabir edilen ideolojinin bayraktarlığını yapan, sosyalist kantonlar kuran bu örgüte duyulan sempatinin tek bir sebebi var: şekilcilik ve ırkçılık. Bu kesim yükselen bir Doğu’dan korkuyor. Güçlü ama aynı zamanda demokrasisini işleten nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkeler kendi anlatılarını yerle bir ettiği için görmezden gelmeye çalışıyorlardı. Suriye’de Esad diktatörlüğü devrilince artık gözlerini kapayamayacakları için doğrudan bunun gerçekleşmemesi için hareket eden Batı kuklası narko terör örgütlerine destek vermeye başladılar. 

Halbuki 13 sene savaşarak ülkesini geri alan ve nihayetinde herkese eşit mesafedeyiz diyen Suriyeliler “chad” tabirinin sözlükteki karşılığı. Bu aynı zamanda bir eziklik ve kıskançlığa işaret ediyor. Düne kadar yoğun bir Yahudi ve İsrail düşmanlığına ev sahipliği yapan bu yapılar aynı şekilde Gazze’de işlenen insanlığa karşı suçları alkışlıyorlar ve yayılmacılığı destekliyorlar. Ahmak demiş miydik? Bitti mi? Elbette hayır. Esad diktatörlüğünün daha iyi olduğunu iddia eden sözde modernleri bir yana bırakalım, bu kesim bölgedeki monarşileri ve darbecileri destekleyerek aynı zamanda bir Orta Doğu ülkesinin kendi iradesiyle yönetilmesini istemediğini tekrar gösterdi. 

Avrupalılar aslında için için kontrolü kaybettiklerinin, gücün ellerinden kaymakta olduğun farkındalar. Son olarak İran’a karşı bir kampanya başlatmış görünüyorlar. Burada da önce İranlı kadınların hakları gibi görünürde herkesin kabul edeceği bir noktadan başlayıp işi devrik İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlunun parlatılmasına ve tekrar İran’ın başına getirilmesine kadar getirdiler. Bunların derdi bölgenin başına yeni kuklalar musallat etmek. Diğer taraftan Avrupa’da yükselen bir monarşi sevdası var ve NATO ağının çökeceğini anlayan asilzadeler gemiyi terk edip popülizm yarışında yerlerini alıyorlar. Almanya’da ortaya çıkartılan darbe şebekesinin başında devrik Alman Hohenzoller Hanedanı’nın bir mensubu vardı. Eski networkler ölmüyor, şekil ve kabuk değiştiriyorlar. Bu ahmaklık o kadar derin ki, Rusya işgali altındaki Ukrayna kamuoyu dahi ezici çoğunlukla Gazze işgalini destekliyor. Azov Tugayları gibi aşırı sağcı oluşumların Ukrayna’daki desteğini görünce şaşırmak mümkün değil. 

Türkiye bu planları sabırla, sebatla, planlı ve programlı davranarak bozdu. Bitmeyen karın ağrılarının sebebi bu. Türk kamuoyu bu ahmaklık ideolojileri ve hareketlerine karşı uyanık olmak zorunda. Yoksa son günlerde gördüğümüz gibi modern olduğunu iddia edip Esad’a methiyeler düzen, devrildiğine üzülen kesim özünde Türk ve Türkiye düşmanı bu akımlara kapılacak. Bu hareketlerin Doğu toplumlarında yeri yok ve kumaşı bize uygun değil. Irkçı Batı’nın bu konuda peşine düşmeye gerek yok. Bunu Batı karşıtlığı yapmak için yazmıyorum. Dünya bir bütün ve her toplumun ve bölgenin diğerlerinden öğreneceği çok şey var, ama böylesi bir alışverişin ilk kuralı karşılıklı saygıdır. Irkçı, saygısız, her aç kaldığında günah keçisi arayan Batı toplumlarının bu konuda alması gereken çok yol var. Türkiye son dönemde tarihin doğru tarafında yer aldı ve toplumsal vicdanımızın yara alması engellendi. Bu bir başlangıç ve devamı gelecek.