Batı’nın İkiyüzlülüğü ve Avrupa’da Yükselen Popülizmin Ahmaklığı
(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For content in English please visit Analysint's Page at Substack)
Batı Meselesi
İsterseniz bizi asıl ilgilendiren “Batı Meselesi”ne dönelim
şimdilik. Aslında 70'lerde yaşanan enerji ve petrol krizleri Batı hegemonyasının
zayıf karnını göstermiş olsa da bu sorunların ayyuka çıkması 11 Eylül ve
sonrasındaki süreçte başladı (70’lerde Amerika’nın enerji politikası konusunda
nitelikli bir yapım izlemek isterseniz
Akbaba’nın Üç Günü
filmini öneririm). Irak ve ardından Kuzey Yarımküre'nin coğrafi ortası kabul
edilen Afganistan’ın işgali sadece kaçınılmaz olanı geciktirdi. 2008 Küresel
Ekonomik Krizi’yle küresel sistemin ne kadar kırılgan olduğu bir kere daha
görüldü. Ardından başlayan Suriye iç Savaşı, Rusya’nın Kırım’ı işgal ve ilhakını
çöküşün başlangıç işaretleri olarak görüyoruz. Bu dönemde Arap Baharı adı alında
Kuzey Afrika ve Yakın Doğu dizayn edilmeye çalışıldı. Sonuçta Kaddafi öldürüldü
ve Avrupa Sahra Altı’ndan gelen göç dalgalarına açıldı. Suriye İç Savaşı
sebebiyle milyonlar Batı’ya göç ettiler. Mısır’da kısa süreli İhvan hükümeti
Sisi’nin askeri darbesiyle sona erdi ve Süveyş’in kontrolü Batı ittifakı ve
kuklalarında kaldı. Obama yönetiminin basiretsizliği sebebiyle Suriye İç Savaşı
13 sene sürecek bir belirsizliğe terk edildi ve bölge halkı bir kere daha Batı’nın
ipiyle kuyuya inmemeleri gerektiğini tecrübe ettiler. ABD’de “establishment”
(müesses nizam olarak çevirenler var) sessiz ve derinden gelip siyaset sahnesini
sallayan, dalga geçilmesine, küçümsenmesine aldırmadan istikrarlı bir
kampanyayla başkan seçilen Donald Trump tarafından köşeye sıkıştırıldı. Covid-19
Pandemisi bütün bunların tuzu biberi oldu. Kontrolü kaybeden devletler ve
hükümetlerin bazı aşırı kontrol uygulamaları kamuoyunda soru işaretleri yarattı.
Küresel ekonomik krizin de derinleşmesiyle kitleler hoşnutsuzluklarını,
özellikle sosyal medyada, daha sık ifade eder oldular.
Rusya’nın Ukrayna’yı
işgaliyle beraber Batı Avrupa’nın ucuz enerjiye erişimin kesilmesi ve küresel
çatışma ortamının da etkisiyle artan enflasyon bizi bugüne getirdi. Dikkat
edilecek olursa sistemden memnun ve çıkış yolu bulamayan yeni nesil “Matrix’ten
çıkış,” “NPC,” gibi kilit kelimeleri kullanarak kendilerine atılan yalanın ve
kurulan sistemin yapaylığının farkına vardıklarını ifade etmeye çalışıyorlar. Bu
kesim popülist hareketlere ve giderek artan bir şekilde Avrupa aşırı sağına
meylediyor.
Maalesef Türkiye’de Batı kaynaklı bu fikirleri arka planımız aynı
olmadığı halde körü körüne takip etmeye çalışan bir kesim var. Görünürdeki haklı
eleştirilerinin altında bu kesim ve onu galeyana getiren siyasiler, sosyal medya
hesapları ve istihbarat servislerinin nerede durdukları geçtiğimiz hafta Suriye
muhalefetinin sürpriz bir saldırıyla Esad diktatörlüğünü devirmesiyle ortaya
çıktı. Olayın özü aslında basit. ABD önderliğinde ve NATO merkezli kurulan
sistem komünizm korkusuyla aşırı müdahaleci ve toplumu eğitilmesi ya da cezayla
yola sokulması gereken bir olgu olarak gördü. Türkiye’deki karşılığı yükselen
toplumsal hareketlere ya da Rusya’yla yakınlaşma ihtimallerine karşı
gerçekleştirilen darbelerdir. Bu süreçte NATO cephe arkası organizasyonları
dallanıp budaklandı. Türkiye’de o zamanın başbakanı Bülent Ecevit’e darbe
girişiminde bulunulması Kıbrıs Fatihi olarak anılan Ecevit’in CIA kontrgerilla
merkezlerinde eğitilen şahıslar tarafından hedef alınması olarak okunabilir. Bu
sistem kafasını kaldıracak bir milli irade istemiyordu. Daha sonra Portekiz
başbakanı da suikaste uğrayacaktı. Örnekler çoğaltılabilir.
Bu dönemde at izi it
izine karıştı ve bu organizasyon ağının içine bazı pis işleri yapması için suç
örgütleri de dahil edildi. Türkiye’de Susurluk Kazası’yla ortaya çıkan gerçekler
bütün NATO ülkeleri için geçerlidir. Durumu fırsat bilen ve küresel ekonomik
sistemin kaymağını yiyen siyasetçiler, elitler, asilzadeler ve bürokratlar için
bulunmaz bir nimetti yaratılan ortam. İtalya’da vuku bulan P2 (Propaganda Due) Mason Locası rezaleti bu anlamda çok önemli. Sabık Başbakan Silvio
Berlusconi’nin de aralarında bulunduğu 2 bine yakın üst düzey görevli ve şahsın
mensubu bulunduğu bu loca psy op ve anti komünist kontrgerillayı örgütlediği
kadar Mussolini’ninkine benzer faşist bir devlet tesis etmek istiyordu.
Mafya-Din-Devlet-elitler arasında pay edilen İtalya’da kıyamet parsanın
paylaşılamaması sebebiyle koptu. Vatikan’ın bankası Banco Ambrosiano’dan çekilen
usulsüz kredilerin akıbetinin peşine düşen Papa ne hikmetse göreve gelişinin
hemen ardından hayatını kaybetti. Öldürüldü iddialarına komplo teorisi diyenler
skandalin ardından İngiltere’ye kaçan ve cesedi sembolik olarak Black Friar
(Kara Keşişler) Köprüsü’ne asılı bulunan Roberto Calvi’nin ölümüne de 20 sene
boyunca intihar dediler. 2002 senesinde cinayet olduğu kabul edildi. Licio
Gelli’nin büyük üstadı olduğu P2 mensuplarının kendilerine “frati neri” yani
kara keşişler adını taktıklarını belirtmekle yetinelim. Kabaca bu süreci ve
mekanizmaları ele alan Godfather Part III (Baba III) filmi izlemeye değer. Masonlar hakkında daha fazla bilgi almak için Masonların Gizemli Dünyası yazımızı okuyabilirsiniz.
İşte Avrupa siyaseti bu kısıtlamalar içinde dizayn
ediliyor ve Avrupa’ya bir deli gömleği giydiriliyordu. Şu anda izlediğimiz eski
nizamın tamamen tasfiye edilmesi. Ancak bu demek değil ki bütün aktörler yeni ve
alternatifler daha iyi. Bilakis, özellikle asilzadeler ve teknoloji devrimiyle
zengin olan tekno feodal ağalar eskinin mahsulleri. Bugün yaşadığımız teknoloji
devrimine ait hemen her şey, internetten ilk kişisel bilgisayarlara, bilgisayar
faresinden dokunmatik ekranlara kadar, NATO askeri ağı içinde üretilmiş ve
zamanı gelince uygun kişilere verilerek topluma sunulmuştur. Bu kesim peşine
taktığı fakirleşmiş, memnuniyetsiz, ırkçı temayülleri olan güruhla beraber eski
sistemin egemenlerini tahtından etmeye çalışıyor. Haklı oldukları noktalar var,
ama küresel düzen için önerdikleri ve topluma sunmayı planladıklarına dikkatlice
bakılırsa Batı toplumları yeni bir tuzağa çekiliyor.
Türkiye Karşıtı Hareketler
Gelelim bizi ilgilendiren
kısmına. Bu kesimin batı demokrasilerine olan inançsızlığı sistemin aktörleri
kötü ama sistem optimize edilebilir fikrinden fazlası. Demokrasiyi kategorik
olarak reddeden bir çekirdek var. Paradoksal olarak kendi ırkçı partilerinin
sisteme dahil edilmemesine demokratik olmadığı gerekçesiyle karşı çıkıyorlar.
Başlıkta, affınıza sığınarak kullandığım, ahmak kelimesine izin veren ilk
tutarsızlık bu. Chad, incel, manosphere vs erkeklik kavramlarıyla kafayı bozmuş
bu kitle haliyle güçlü erkeklere meyil ediyor. Burada da benzer bir sorun var.
Aynı kesim çok eleştirdikleri ve woke dedikleri yapıyla beraber PKK ve YPG terör
örgütlerini destekliyorlar. Neo-Marxist, woke vs. tabir edilen ideolojinin
bayraktarlığını yapan, sosyalist kantonlar kuran bu örgüte duyulan sempatinin
tek bir sebebi var: şekilcilik ve ırkçılık. Bu kesim yükselen bir Doğu’dan
korkuyor. Güçlü ama aynı zamanda demokrasisini işleten nüfusunun çoğunluğunun
Müslüman olduğu ülkeler kendi anlatılarını yerle bir ettiği için görmezden
gelmeye çalışıyorlardı. Suriye’de Esad diktatörlüğü devrilince artık gözlerini
kapayamayacakları için doğrudan bunun gerçekleşmemesi için hareket eden Batı
kuklası narko terör örgütlerine destek vermeye başladılar.
Halbuki 13 sene
savaşarak ülkesini geri alan ve nihayetinde herkese eşit mesafedeyiz diyen
Suriyeliler “chad” tabirinin sözlükteki karşılığı. Bu aynı zamanda bir eziklik
ve kıskançlığa işaret ediyor. Düne kadar yoğun bir Yahudi ve İsrail düşmanlığına
ev sahipliği yapan bu yapılar aynı şekilde Gazze’de işlenen insanlığa karşı
suçları alkışlıyorlar ve yayılmacılığı destekliyorlar. Ahmak demiş miydik? Bitti
mi? Elbette hayır. Esad diktatörlüğünün daha iyi olduğunu iddia eden sözde
modernleri bir yana bırakalım, bu kesim bölgedeki monarşileri ve darbecileri
destekleyerek aynı zamanda bir Orta Doğu ülkesinin kendi iradesiyle
yönetilmesini istemediğini tekrar gösterdi.
Avrupalılar aslında için
için kontrolü kaybettiklerinin, gücün ellerinden kaymakta olduğun farkındalar. Son olarak
İran’a karşı bir kampanya başlatmış görünüyorlar. Burada da önce İranlı
kadınların hakları gibi görünürde herkesin kabul edeceği bir noktadan başlayıp
işi devrik İran Şahı Rıza Pehlevi’nin oğlunun parlatılmasına ve tekrar İran’ın
başına getirilmesine kadar getirdiler. Bunların derdi bölgenin başına yeni
kuklalar musallat etmek. Diğer taraftan Avrupa’da yükselen bir monarşi sevdası var ve NATO ağının çökeceğini anlayan asilzadeler gemiyi terk edip popülizm
yarışında yerlerini alıyorlar. Almanya’da ortaya çıkartılan darbe şebekesinin
başında devrik Alman Hohenzoller Hanedanı’nın bir mensubu vardı. Eski
networkler ölmüyor, şekil ve kabuk değiştiriyorlar. Bu ahmaklık o kadar derin
ki, Rusya işgali altındaki Ukrayna kamuoyu dahi ezici çoğunlukla Gazze işgalini
destekliyor. Azov Tugayları gibi aşırı sağcı oluşumların Ukrayna’daki desteğini
görünce şaşırmak mümkün değil.
Türkiye bu planları sabırla, sebatla, planlı ve
programlı davranarak bozdu. Bitmeyen karın ağrılarının sebebi bu. Türk kamuoyu
bu ahmaklık ideolojileri ve hareketlerine karşı uyanık olmak zorunda. Yoksa son
günlerde gördüğümüz gibi modern olduğunu iddia edip Esad’a methiyeler düzen,
devrildiğine üzülen kesim özünde Türk ve Türkiye düşmanı bu akımlara kapılacak.
Bu hareketlerin Doğu toplumlarında yeri yok ve kumaşı bize uygun değil. Irkçı
Batı’nın bu konuda peşine düşmeye gerek yok. Bunu Batı karşıtlığı yapmak için
yazmıyorum. Dünya bir bütün ve her toplumun ve bölgenin diğerlerinden öğreneceği
çok şey var, ama böylesi bir alışverişin ilk kuralı karşılıklı saygıdır. Irkçı,
saygısız, her aç kaldığında günah keçisi arayan Batı toplumlarının bu konuda
alması gereken çok yol var. Türkiye son dönemde tarihin doğru tarafında yer aldı
ve toplumsal vicdanımızın yara alması engellendi. Bu bir başlangıç ve devamı
gelecek.