Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan: Azınlıkların Hamiliği Bahane, Bölgeyi Karıştırmak Şahane


(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For content in English please visit Analysint's Page at Substack)

Suriye İç Savaşı’nın bitmesinin ardından Türkiye’nin bölgede ağırlığının daha da artması bazı güçleri rahatsız etti. Bu hafta Türkiye ve Suriye arasında yoğun bir diplomasi trafiği yaşandı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ziyaretini takip eden günlerde Türkiye’nin Suriye’nin ve Lübnan’ın enerji altyapısı sorunlarına çözüm getirmek için devreye gireceği, Suriye’deki ulaşım altyapısı ve havaalanlarının düzeltilmesi ve inşasında aktif görev alacağı, savunma sanayiine ve yeni kurulan Suriye ordusuna destek vereceği, Humus, Lazkiye ve Şam’da askeri üsler kurabileceği haberleri geldi. Ama en önemli haberlerden biri Türkiye ve Suriye arasında Deniz Yetki alanı anlaşması imzalanacağı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarının genişletileceğiydi.

Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bu haberlere derhal tepki gösterdiler. Özellikle son birkaç aydır AB’nin kucağından kalkıp ABD’ninkine oradan da İngiltere’ninkine oturan GKRY kendinden geçmişçesine başta AB olmak üzere ağababalarını tepki göstermeye çağırıyor ve böylelikle GKRY’nin organik bir devlet değil bölgenin refahını, istikrarını, kalkınmasını baltalamak için Batılı devletler tarafından kurulmuş bir uç karakol olduğunu ispatlıyordu. GKRY bu anlaşmanın aynı zamanda Suriye’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımakla sonuçlanacağını iddia ediyordu. Bunun için henüz erken, ama umuyorum haklı çıkarlar.

Aynı dönemde Yunanistan bölgedeki Ortodoks azınlığın etnik Yunan olduğu iddiasıyla ortaya çıkarak Suriye ve Lübnan’da söz sahibi olması gerektiğini beyan etti. Hemen ardından GKRY bölgeye en yakın Avrupalı Hristiyan devlet olarak AB’nin de desteğiyle Suriye ve Lübnan’daki Hristiyan azınlıkların hamisi olarak tanınmaları gerektiği zırvasıyla ortaya çıktı. AB’nin bir Hristiyan kulübü olmadığı iddiasına kendi üyeleri tarafından bir itiraz olarak da görülebilir bu hamle. Tandem olarak aynı zamanda yapılan bu benzer çıkışlar koordineli. Diğer yandan bölgedeki Hristiyan grupların özellikle “Rum” Ortodokslar’ın kendilerini ne kadar Yunan ya da Batılı gördüğü de oldukça tartışmalı. Bu oyun eski bir oyun ve her defasında trajediyle sonuçlandı. Osmanlı döneminden başlayarak İmparatorluk içindeki dini ya da etnik azınlıkları bahane eden Avrupa devletleri imparatorluğun içişlerine burunlarını sokmaya çalıştılar. İş öyle bir raddeye vardı ki kendilerine tanınan ayrıcalıkları suistimal eden bu devletler Osmanlı vatandaşı Hristiyan’lardan kendi çıkarı için çalışanlara vatandaşlık ya da diplomatik koruma vererek işledikleri suçların, vatan hainliği dahil, cezasız kalmasını sağladılar. Bu demek değil ki Hristiyan gruplar durumdan istisnasız memnundu. 20. Yüzyılın başında Antalya Rum Ortodoks toplumu dil olarak arı bir Türkçe konuşuyordu ve dini adetleri hariç günlük yaşantılarına bakarak onları bölgedeki etnik Türk’lerden ayırmak imkansızdı. Patrikhane vasıtasıyla bu bölgeye gelen bazı unsurlar Rum ahaliyi Rumca konuşmaları gerektiği konusunda kışkırtmaya çalışınca tepkiyle karşılaştılar, ama buna rağmen tepeden inme bir şekilde Batı koruması sayesinde cemaati karşılarına alarak bozgunculuk peşinde koştular. Bugün dahi Antalya ya da Alanya’yı atalarının topraklarını görmek için ziyarete gelenlerin bazılarından bölgede konuşulan Türkçeyi duymak mümkündür. Hasılı, Yunanistan ve GKRY Lübnan ve Suriye konusunda benzer hezeyanlarla bir hayal aleminde yaşıyor hala. Levant Rum ve Ortodoks’ları ekseriyetle ülkelerine bağlı örnek ve başarılı vatandaşlar ve dini törenleri haricinde yaşadıkları, vatandaşı ve organik parçası oldukları ülkelerin dilini konuşuyorlar. Yunanistan ve GKRY sözde soydaş gördüğü bu grupları ağababalarının çıkarları için ateşe atmakta beis görmüyorlar.

Bu hafta Suriye’de Noel resmi tatil ilan edildi. Toplumsal mütabakat için önemli adımlar atılıyor ve bölgenin eski ihtişamına dönmesi için uğraşılıyor. Lübnan’daki Dürzi’lerin lideri Velid Canbolat önce Suriye’de Colani ardından Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü. Bölgedeki aklı başında herkes mevcut durumdan ve krizden çıkışın yolunu biliyor. Herkesin kazanacağı bir sistem üzerinde çalışılıyor. Yunanistan ve GKRY işte bu süreci baltalama derdinde.

Bu hırsı ve emelleri kapasitelerini fersah fersah aşan devlet bozuntularını Türkiye’nin ve bölgenin başına musallat edenler belli. Yunanistan’ın 10 milyon nüfusuyla bölgenin hakimi olmaya çalışması komik ve buna dur denilmesi gerek. Maalesef Batı kuklası bazı bölge ülkeleri bu ülkelerle ittifak yaparak onların ileri karakolu gibi görev görüyorlar. Misak-ı Milli bir fantezi değil, gereklilik. Bölgenin refahı için, barış için gerekli. Sykes-Picot’yla çizilen sınırların bir geçerliliği yok. Bölge belki de gelecekte AB’yi andıran konfederasyon benzeri bir yapılanmaya gidecek.

PKK/YPG gibi bölgeyi parçalayıp istikrarsızlaştırmak isteyen güçlerin kuklası olan oluşumlara kurdurulmaya çalışan kukla devlet girişimlerinin de engellenmesi gerek. Azerbaycan, Irak, Suriye, Kıbrıs, Libya hattının güvene alınması önemli. Ürdün ve İsrail gibi bölgenin refahını ve istikrarını tehdit ve sabote eden devletlerin hizaya sokulması süreci ondan sonra başlayacak. BAE’nin de aktif olarak dahil olduğu bir ittifak var ve bu ittifak bölgede demokratik atılımları kendine tehdit olarak görüyor. Korkunun ecele faydası yok. Suriye önemli bir dönüm noktasıydı.

Diğer yandan Batılı ülkelerin vekilleri olarak gördükleri terörist organizasyonlar ya da küçük ülkeler aracılığıyla kendilerine başrol pozisyonu belirlemesine karşı çıkmak gerekiyor. Kıbrıs Rum Yönetimi şu an AB şemsiyesi ve Anglosakson yardakçılığıyla kendini garanti altına almaya çalışıyor ancak aleni olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne ve bölgedeki diğer ülkelere düşmanlık besleyen bu devletin de ilk fırsatta hizaya getirilmesi gerekiyor. Realiteyi ne kadar çabuk kolay ederlerse kendileri için o kadar iyi. Bölgedeki yeni düzende isterlerse onlar için de bir yer var, ancak bu yer kendi ağırlıkların gerektirdiği kadar. Ardından Kıbrıs iki ülkeli bir çözümle adadaki herkesin güven ve refah içinde yaşadığı bir yer haline gelecek. GKRY ve Kıbrıs Rum toplumu uzun vadede bunun kendi çıkarlarına olduğunu görmeliler ve yeni düzende yerlerini alarak saygınlık kazanmalılar.

Suriye’nin özgürleşmesi sürecinde Bir yandan Yunanistan-GKRY odağı diğer yandan İsrail-ABD-PKK/YPG cephesi süreci zora sokarak bölgeyi tekrar istikrarsızlığa sokacak adımlar atmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda kendi halklarını zapturapt altına almış ve bölgenin istikrarı ve refahı yerine kendi çıkarını düşünen diğer ülkelerin yöneticileri bu cephelere aktif destek sunuyorlar. Bölgede tekrar bir Lübnanlaşma ya da Balkanlaşma yaşanmaması için bu odakların oyunları ivedilikle boşa çıkarılmalı.

Son olarak, maalesef Türkiye içinde de bu çevrelerin ağzıyla konuşan ve Suriye’de savaşın kaybeden tarafı olduğunu düşünerek Türkiye’nin çıkarlarının aksine propaganda ve siyaset yapan bir kesim var. Bunların dışarıdaki diğer cephenin uzantıları olduğunun toplum tarafından idrak edilmesi gerekiyor. Bir kısmı kısır iç siyasi çekişmeler neticesinde yaşanan siyasi körlüğün bir sonucu olarak bu noktaya savrulmuş olsa da hatırı sayılır bir kesim bilerek ve isteyerek bölgeyi tekrar böl ve yönet politikasına göre dizayn etmek isteyen odaklara hizmet ediyorlar.

Yunanistan ve GKRY işte bu resim içinde kendilerine verilen görevi yapan iki piyondan fazlası değil. Kendi halklarını düşmanlık retoriğiyle kandırıp bölgedeki pozisyonlarını tahkim etmeye çalışıyorlar. Küresel propaganda aygıtı da diğer yandan IŞİD tekrar uyanacak, Türkiye ve Suriye’deki iktidar buna göz yumacak, PKK/YPG buna karşı tek garanti kara propagandasıyla beyin yıkamaya çalışıyor, korku satarak bölgeden çıkmamak için yollarını yapıyorlar. (Bu konuyla ilgili IŞİD'LE Korkutup Sıtmaya Razı Etmek yazımıza bakabilirsiniz). Alenen yalan ve manipülasyon üzerine kurlu bu hamle yoluyla kendilerine alan açmak isteyen güçlerin ve onların bölgesel maşalarının çırpınışları beyhude.