IŞİD’le Korkutup Sıtmaya Razı Etmek


(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For content in English please visit Analysint's Page at Substack)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Türkiye ziyaretinin yankıları devam ediyor. Blinken 12 Aralık’ta Türkiye’ye gelmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la gerçekleştirdiği görüşmenin ardından 13 Aralık’ta mevkidaşı Hakan Fidan’la görüşmüştü. Görüşmenin ana konusu tahmin edileceği üzere Suriye’deki gelişmeler, özel olarak da ABD destekli PKK/YPG terör örgütüne karşı Türkiye tarafından düzenlenen operasyonlardı. Blinken, Türkiye’nin operasyonları ivedilikle durdurmasını talep ediyordu. Türk tarafıysa bunun mümkün olmadığını ve YPG’nin Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden ve yok edilmesi gereken bir terör örgütü olduğunu belirttiler. Görüşmenin ardından Ayn el-Arab bölgesinde çatışmalar kısa süreliğine durmuş olsalar da 16 Aralık tarihinde Türkiye’nin sınır duvarının bazı parçalarını kaldırmasıyla Blinken’ın taleplerinin kabul edilmediği sonucuna varılabilir.

Hakan Fidan aynı gün NTV’ye verdiği röportajda Batı’yı YPG’yi IŞİD hapishanelerinde gardiyan olarak kullandığı için eleştirecek ve YPG’nin bu durumu Battı kamuoyuna şantaj yapmak için fırsat olarak kullandığını söyleyecekti: NTV Hakan Fidan Röportajı Sayın Hakan Fidan mevkisinin gerektirdiği itidalin sonucu olarak bu tiyatronun senaryosunu yazanın kim olduğunu belirtmekten imtina etmişti.


Zırva

 

Blinken’ın iki temel tezi vardı. İlki ve en önemlisi YPG’nin tekrar kafasını kaldırmaya çalışan IŞİD’e karşı önemli bir müttefik olduğuydu. İkincisiyse YPG’nin Suriye Devrimi’nin asli bileşenlerinden olduğu. Kısaca ikincisine değinelim. PKK/YPG Suriye İç Savaşı boyunca bulunduğu bölgeye bağlı olarak stratejik ittifaklar kurdu. Batı bölgelerinde Esad rejimi ve Rusya’yla yakınlaşırken doğuda ABD’yle iş birliği yoluna gitti. Geçtiğimiz haftalarda muhalefet Şam’a yürürken YPG Esad rejimiyle anlaşmalı olarak rejimin çekildiği bölgelere yerleşiyordu. ABD’yle hala devam ittifakı sayesindeyse Suriye’Nn petrol ve gaz rezrvlerinin üstünde oturuyor ve bunları kimseyle paylaşmaya yanaşmıyor. Hasılı, PKK/YPG devrimin asli unsuru olmaktan ziyade Suriye’den ne koparırsam kar zihniyetinde ve Suriyenin Kürt nüfusuna eziyet eden eski rejimle dahi iş birliği yapan pragmatist bir örgüt olarak öne çıkıyor.

IŞİD mevzusuysa daha derin. Örgüt Suriye İç Savaşı’nın ortasında ortaya çıktığında, ya da çıkarıldığında, ilk başlarda kimse önemli bir aktör olabileceğini düşünmemişti. Hızlı ve organize bir saldırı stratejisiyle Suriye ve Irak’ta büyük bölgeleri ele geçirip üstüne devletleşme adımları atınca işin rengi değişti. Kapsamlı bir medya kampanyasıyla dünyaya sundukları görüntüler işin tuzu biberi oldu. İslam’ı temsil etme iddiasındaki örgüt şeytanın aklına gelmeyecek zorbalıklara ve eziyetlere başvurarak terör estiriyordu.

Örgütün bitirilme süreci hayli uzun sürdü. Irak ayağında, özellikle Musul’un geri alınması operasyonunun yürüten Irak ordusu ve milislerle beraber Kuzey’de PKK’ya bağlı unsurlar da ABD’nin koordinasyonuyla IŞİD karşıtı cepheye katıldılar. Suriye’deyse kendine YPG adını veren PKK aynı şekilde ABD’Yle beraber hareket ediyordu. Rakka operasyonu YPG’nin uluslararası topluma karanlığa karşı savaşan aydınlık güçler olarak sunulmasının en önemli ayaklarından biri haline geldi. Gerçekteyse IŞİD’in kalesi ve devletleşme sürecinin sembolü haline gelen Rakka ABD savaş uçaklarının da yardımıyla taş taş üstünde kalmamacasına yerle bir edildi. Uluslararası Af Örgütü IŞİD’le mücadele adı altında PKK/YPG’nin yaptıklarını etnik temizlik olarak adlandıracaktı: US Ally's Razing of Villages Amount to War crimes.

Sürecin sonunda binlerce IŞİD mensubu hapsedildi. Bu hapishanenin anahtarı ve yönetimi de YPG’ye verildi. Blinken’ın altını çizdiği ve kontrolden çıkmasından korktuğunu belirttiği esas durum işte bu.

Fakat UAÖ raporunu hatırlatır şekilde, ortada bir IŞİD tehlikesi olmamasına rağmen YPG aynı retoriği tekrarlamaya devam ediyor. Sebebini devrimin hemen ardından SDG çatısı altında sözde diğer Arap bileşenlerle kontrol ettiği Deyr Zor, Haseke, Münbiç gibi Arap nüfusun ağırlıkta olduğu bölgelerden çekilmesi istenince yaptıklarında bulabilirsiniz. Kaba kuvvet ve Esad dönemini hatırlatan uygulamalarla ve ABD desteğine güvenerek yerel halkı bastırıp bölgede terör estiriyorlar.

Diğer yandan Türkiye’nin Fırat Kalkanı Operasyonu’nda El Bab kentinde ve diğer bölgelerde IŞİD’e karşı girdiği mücadele gerçeği var. İstese Rakka benzeri bir halı bombardımanıyla taş taş üstünde bırakmayacakken sokak sokak çatışan ve yerel halka zarar vermemek için azami önem gösteren TSK ve koordine ettiği yerel unsurlar başarılı bir mücadeleyle örgütü bölgeden kazıdı. ABD’nin IŞİD dirilirse YPG’siz bir mücadele düşünülemez retoriğinin bittiği nokta burası. Bölgede bu işi çok daha iyi yapabilecek ve Suriye Devrimi’nin gerçekten asli unsurları olan pek çok güç var. Hapishane argümanıysa zırvadan daha fazlası değil. Hızla yeni dönemin ve yönetimin inşasına girişen eski muhalif unsurların birkaç hapishaneyi kontrol edemeyeceğini düşünmedikleri kesin. Bu apaçık bir bahane.

 

Böl ve Yönet

 

ABD’nin Orta Doğu’yu yeniden dizayn etme projesinde Kuzey Irak’taki Kürt partilerini ve PKK unsurlarını stratejik ortak olarak gördüğü yadsınamaz bir gerçek. Türkiye Kuzey Irak’ta doğru politikalarla askeri ve siyasi güç olarak varlığını kabul ettirdi. Çuval Olayı gibi pek çok engele rağmen sabırla yürütülen çalışmalar nihayet meyvesini verdi. Bu sebeple Türkiye lafı eğip bükmeden IŞİD’in Irak’ta yenilgiye uğradığı tarihte Dışişleri seviyesinde bir mesajla Irak’ı başarısından dolayı tebrik etti. IŞİD’le savaşmış ve yenmiş Türkiye Cumhuriyeti’nin IŞİD’in hortlamasını (hortlatılmasını) önemsemediği düşünülemez.

Burada oynan oyun ABD’nin bölgedeki siyasetinin belkemiği olan böl ve yönet. Eski bir siyasi, askeri, diplomatik oyun olan böl ve yönet İngiliz’ler tarafından Hindistan’da Fransa tarafından Cezayir’de başarıyla uygulandı. Gölge CIA olarak anılan RAND Corporation’ın 2008 yılında yayınladığı raporda Pentagon’a Müslüman dünyasını uzun sürecek bir bölünmeye mahkum etmenin savaşı kazanmanın yolu olduğunu iddia ettiğini unutmayalım: Pentagon Plan to Divide and Rule Muslim World. Suriye’nin başına Nusayri Irak’ın başına Sünni azınlıktan liderler getiren de Birinci Dünya Savaşı sonrası SYkes-Picot Anlaşması’yla gerçekle alakası olmayan sınırlar çizen Batılı devletler. İsrail’in Arafat yönetimindeki seküler FKÖ’ye karşı Hams’ı destekleyip büyütmesi de bilinen bir gerçek: How Israel Helped to Spawn Hams - WSJ. İsrail’in bu hamlenin meyvelerini nasıl topladığını şu anda izliyoruz.

Blinken’ın bölge gezisinde Irak’ı ziyaret edip tekrar IŞİD’le mücadele konusunu açması da buna bir örnek. Azınlık diktatörlüğünden kurtulmuş nüfusunun çoğu Sünni Müslüman olan Suriye’de YPG vasıtasıyla Kürt azınlığa iltimas geçen ve Suriye topraklarına çökmelerini sağlayan güç, aynı mücadele içine tam sular duruldu denilirken Şii Irak güçlerini sokmaya çalışıyor. Benzer bir oyun oynanıyor. Bu oyun Irak’ı böldü, Filistin’i darmadağın etti, Suriye’yi bin parçaya ayırmaya çalışıyor. Türkiye’nin karşı çıktığı işte bu. YPG bir maşa. PKK’dan başlayarak 40 senedir benzer bir senaryonun Türkiye’de ve Suriye’de uygulanması için uğraşan bir maşa.

 

ABD içinde bir klik şu anda IŞİD geri geliyor propagandasıyla maşalarına alan açmaya çalışıyorlar. Dünyayla alakası olmayan, kimlik siyaseti gütmekten başka herhangi bir temel sosyalist değeri benimsemeyen ABD ve Avrupa “sol”u bu propagandanın gönüllü müşterileri. Ancak son günlerde bir ağızdan yayın yapan sağ popülist ya da aşırı sağcı (sosyal) medya da koroya katıldı. Ne hikmetse kanlı bıçaklı olmaları gereken sosyalist kantoncu, kendi tabirleriyle vegan, “woke”, komünist PKK/YPG’yle can ciğer kuzu sarması oluverdiler.

 

Zırvanın Tevili

 

Sebebi basit. Böl ve yönet basit bir askeri ya da siyasi manevra değil, bir propaganda ve misenformasyon operasyonu. Bu operasyon öncelikle ülkelerin içindeki grupları hedef alıp yaraları kaşıyor ya da yeni düşmanlıklar yaratıyor. 80 öncesi dönemde Türkiye’de denenen Alevi-Sünni çatışması buna bir örnek. Cezayir’de kolonici Fransızlar on dokuzuncu yüzyılda Kabiliyelilerin Arap’lardan farklı olarak Fransız’larla iş birliği yapmaya ve asimile olmaya daha yakın oldukları temasını işleyen Kabiliye Miti’ni yarattılar. Bu mit Arap’lar ve Kabiliyeliler arasındaki farklılıklara yoğunlaşarak bunları ön plana çıkarıyordu. Suriye’ye bakınca benzer bir durum görüyoruz. YPG Battı propaganda anlatısında kendine biçilen bu rolü o kadar benimsemiş olmalı ki son dönemde İsrail’e de “sana karşı boş değilim,” mesajı veriyor. Terör örgütlerinin piyasası, bu piyasanın nasıl işlediği ve devletlerin tavrıyla ilgili güzel bir yapım izlemek isterseniz Fransız Canal+ televizyonu yapımı Carlos mini dizisi gizli bir hazine.

Artık klişe haline gelmiş bir söz vardır; “sahada kazandığımızı masada kaybediyoruz.” O massa aslında görüşme masasından ziyade uluslararası toplumu ikna konusunda yaşanan sıkıntılar. Propaganda savaşında ABD ve “gerçek” müttefikleri ellerindeki bütün imkanları kullanıyorlar ve bu imkanlar ok geniş. Bu yüzden Batı uzunca bir süre küresel anlatıyı domine etti ve yönetti. Son dönemde bu alanda sıkıntılar yaşıyor. Bir önceki yazımızda bahsettiğimiz yeni dönemin başlangıcına giden yolda tekleyen mekanizmalardan biri de bu. Türkiye bu zayıflığı lehine kullanıyor. Yine de özellikle sosyal medyada, İngilizce dili kullanılan mecralarda yüzlerce yıllık Türk düşmanlığının etkisini kırmak zor. Bu propaganda aygıtlarını boşa çıkarmak için daha çok çalışılıyor ve Türkiye bu sefer sahada kazandığını masada bırakmayacak.