Suriye'den Sonra: Türkiye'nin Afrika Macerası ve Rusya'nın Yeni Ufukları

(Güncel yorum ve analizler için X.com (Twitter) hesabımızı takip edebilirsiniz: Analysint - For English After Syria: Türkiye's Africa Game and Russia's New Horizons)

Aralık ayında Sudan Genelkurmay Başkanı General Abdulfettah el-Burhan, ülkede ciddi bir insani krize neden olan çatışmaları sona erdirmek amacıyla Türkiye’nin arabuluculuk önerisini kabul etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 13 Aralık'ta El-Burhan ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, Sudan yönetimi ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında arabuluculuk yapmayı teklif etmişti. BAE’nin, Sudan Silahlı Kuvvetleri (SAF) ile çatışma içinde olan Hızlı Destek Güçleri’ne (RSF – Rapid Support Forces) silah sağladığı iddia ediliyor. BAE silah sağladığını reddetmekle beraber arabuluculuk teklifine sıcak yaklaştı.

Sudan Türkiye açısından önemli bir ülke. Her ne kadar el Beşir döneminde yaşanan yakınlaşma El Beşir’in iktidarı kaybetmesinin ardından yönetime geçen geçiş hükümetinin soğuk tavrı sebebiyle sekteye uğramış olsa da nihayet Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdülfettah el-Burhan’ın inisiyatif almasıyla tekrar rayına oturmaya başladı. Ticari ilişkilerin yanı sıra Sevakin Adası’nın 99 yıllığına Türkiye’ye devredilmesiyle Türkiye Kızıldeniz hattında bir başka önemli avantaj kazandı. Cibuti’ye yapılan insani yardımlar ve Cibuti Savunma Bakanlığı’yla yapılan askeri işbirliği anlaşması ve Sudan’da bulunan Savunma Üniversitesi ve TURKSOM Askeri Eğitim Üssü Türkiye’nin bölgede kalıcı olmaya çalıştığının işaretleri. Afrika Kıtası’nda Sudan ve Etiyopya arasında yaşanan krizde arabuluculuk yapması, Nijer’de maden, petrol ve gaz sahaları imtiyazları elde etmesiyle beraber ele alınırsa Kızıldeniz bölgesinin genel olarak Afrika’yla daha derin ilişkiler kurmak için bir başlangıç noktası olarak görüldüğü de anlaşılabilir.

Osmanlı mirası nedeniyle bölgeyle tarihi bağları olan Türkiye Suriye’nin Güneyi, Kıbrıs, Libya hattındaki kazanımlarını korumak ve aynı zamanda küresel ticaret yolları üzerinde yer almak için doğru hamleleri yapıyor. Bu mücadele çok taraflı bir mücadele. Örneğin Sudan’da Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’la rekabet ediliyor. Afrika genelindeyse Çin, Rusya, Fransa gibi büyük devle kabul edilen aktörlerden rol çalmaya çabalıyor Türkiye. Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da Rusya’yla mücadelesi giderek artan bir şekilde askeri mahiyete büründü. Suriye’de kaybeden taraf Rusya olurken Lazkiye’de bulunan askeri üssün önemini yitirmesiyle beraber Rusya’nın Afrika operasyonlarının lojistik ve ikmal hatları sekteye uğrama tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Savaşın kaybedilmesinin ardından Rusya’nın Libya’daki üslerinde hareketlilik olduğu rapor ediliyor. Özellikle Bingazi yakınlarındaki El Hadim üssü aktif. Aynı zamanda Rusya’nın daha güneyde başka bir üs kurmak üzere olduğu da iddialar arasında. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından çıkan Libya İç Savaşı’nda Tobruk ve Bingazi bölgelerini kontrol eden Halife Hafter’i destekleyen Rusya sahada önemli başarılar kazanamadı ancak Hafter bölgelerinde ayrıcalıklar elde etti. Türkiye Destekli Libya Ulusal Hükümeti’yle Hafter güçleri arasında şimdilik adı konulmamış bir ateşkes var.

Ancak bu durum Suriye’de dengelerin değişmesiyle tehlikede. Rusya Hmeymim ve Tartus üslerine alternatif olarak Tobruk bölgesini değerlendirecektir. Diğer yandan Sudan İç Savaşı’nda düne kadar Hızlı Destek Güçleri’ni destekleyen Rusya 2024’te taraf değiştirerek Sudan Silahlı Kuvvetleri’nden yana tavır aldı. Sudan’da Türkiye’yle aynı cephede buluşması sıra dışı görülebilir ancak sebep yine rekabet. Rusya Port Sudan’da bir askeri üs kurmak istiyor.

Zurnanın zırt dediği yer tam olarak burası. Rusya kontrolündeki Wagner grubu Mali, Burkina Faso, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijer’de oldukça aktif ve bu ülkelerin Batı’yla ve eski Kolonyal efendileriyle bağlarını koparmalarının arkasındaki güç olarak görülüyor. Libya bu bölgenin kuzeye açılan kapısı ve aynı zamanda Afrika’daki en büyük petrol ve altın yataklarına sahip ülkelerden biri. Hafter Wagner’e muhtaç durumda ve ne istiyorlarsa verecektir. Eğer bu hattın Kızıldeniz tarafı Sudan’a kurulacak bir üsle kapatılırsa Türkiye ve Libya’da desteklediği kuvvetler zor durumda kalacaklar.

Böylesi bir gelişme basit bir bölgesel kayıptan çok daha fazlası olma potansiyeli taşıyor. Rusya’nın Libya hamlesi NATO’ya büyük bir tehdit oluşturuyor. NATO’nun bölgedeki gelişmelere dolaylı da olsa müdahil olması üye ülke olmasına rağmen Türkiye’nin elini zayıflatacaktır. Libya’da desteklenen güçlerin kaybetmesinin en büyük etkisiyse Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaratmaya çalıştığı güç alanın çökmesi anlamına geliyor. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dört gözle bunu bekliyorlar. Ayrıca Katar’la yapılan anlaşmalar ve Türk askeri varlığıyla Basra Körfezi’nde, Libya’da kazanılan zaferle Doğu Akdeniz’de BAE etkisini kıran Türkiye’nin Sudan üzerinden Kızıldeniz’de de BAE’yi köşe sıkıştıracak hamleler yapması zorlaşacak, Libya ve Katar kazanımları da tehlikeye girecektir.

Diğer ihtimalse Libya’da olduğu gibi Sudan’da da bir denge politikası güdülmesiyle gerginliğin tırmanmasının önüne geçmek. Her ne kadar ideal görünse de bu gerçekçi bir senaryo değil. Rusya uzayan Ukrayna Savaşı sebebiyle oldukça yıprandı. Suriye’de yaşadığı hezimet ve bölgedeki Avrasyacı müttefiklerinde İran’ın üst üste kayıplarla zor duruma düşmesi Rusya’yı daha radikal adımlar atmaya itecektir. İran’ın Şii Hilali Kasım Süleymani suikastıyla başlatılan sürecin sonunda çökme noktasına geldi. Amerika’da Ocak 2024’te iktidarı devralacak hükümetin doğrudan İran’ı hedef alacağı konuşuluyor. Rusya işini şansa bırakmadan agresif bir politikayla Akdeniz ve Afrika’daki varlığını güçlendirme yoluna gidecektir.

Sahel Bölgesi’nde nispeten başarılı olacaktır, ancak Tobruk’ta askeri varlığını artırıp deniz üssü kurmaya çalışması Libya İç Savaşı’nı tekrar hararetlendirecek ve bu sefer Türkiye’nin eli gayet sağlam. Suriye sorununu önemli ölçüde çözdü ve PKK’yla savaşacak kuvvetler haricinde kalanları Libya’da sahaya sürebilir. Rusya, Dopu Akdeniz’deki esas rakibinin Türkiye olduğunun bilincinde. Tartus Deniz Üssü’ndeki Osmanlı donanmasının Rus’lar tarafından tamamen yok edildiği Çeşme Deniz Muharebesi’nin duvarlara resmedilmesi bunu gösteriyor. Amaçları ikinci bir Çeşme savaşında Türkiye’yi dize getirmek ve bölgenin tek hakimi olmak. Bu sefer işler farklı. Rusya Savaş sebebiyle gemilerini Boğazlar’dan geçirmekten aciz ve Türkiye NATO üyesi. Libya’da atması muhtemel adımlarla şimdiden Avrupa ve Atlantik’te kaygı yaratan Rusya’nın Türkiye’ye ne doğrudan saldıracak cesareti var ne de gücü. Vekil savaşları devam edecek, Wagner tekrar yoğun bir şekilde sahaya sürülecek ve toz duman yatışınca Akdeniz ve Kuzey Afrika bölgesinin kazananı belli olacak.